Eşit
ve Özgür bir Hayat için…
Bu
Yasalar Böyle Geçmez!
Kendi adımıza karar vermemizi,
hayatlarımızı nasıl yaşayacağımızı kendimiz seçmemizi engelleyen veya
zorlaştıran tüm toplumsal ve siyasi baskılara karşı;
Bu baskıları artırmak için adım adım
oluşturulan yasal çerçeveye karşı;
Biraraya geliyoruz!
Tüm kadınların her yanı şiddetle
kuşatılmamış hayatlar sürebilmesi için, gittikçe artan ‘aileyi bir arada tutma’
baskısının hayatlarımıza mal olmaması için;
Kadın-erkek eşitsizliğinin kanıksandığı,
boşanmanın önü alınması gereken bir tehdit olarak görüldüğü ama 15 yaşında
evliliğe rıza ihtimalinin gündeme geldiği, sosyal hizmet alanın gittikçe dinle
iç içe geçtiği bir rejimde canımızın, geleceklerimizin güvende olmadığını
bildiğimiz için;
Bu yasalar böyle geçemez diyoruz!
Müftülük
Yasası olarak bilinen Nüfus
Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı bu haliyle geçemez! Çünkü:
- Müftülüklere nikâh yetkisi,
eşitsizliğin garantisi:
Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin tasarıyla il ve
ilçe müftülüklerinin de evlendirme memurları arasına eklenmesi
öngörülüyor. Müftülerin kıyması tasarlanan
bu nikâh medeni bir nikâh; dolayısıyla çocuk yaşta ve çoklu evliliğin
yasak olması sürdürülüyor. Yani bu gelişme imam nikâhının resmi nikâh
yerine geçmesi anlamına gelmese de müftülerin resmi nikâh kıymakla
görevlendirilmeleri dinin (ve tek bir inanç biçiminin: Diyanet’in
uyguladığı haliyle Sünni İslam) bu toplumdaki herkesi kapsaması gereken medeni
hukukun alanına müdahil olması anlamına geliyor. Ayrıca 2015 senesinde
resmi nikâh olmadan imam nikâhı kıydırmanın suç olmaktan çıkarılmasıyla
tam da böylesi çocuk yaşta ve çoklu evliliklerin, kadınların medeni
haklardan yoksun bırakılmasının bir bakıma önünün açıldığını da unutmamak
lazım. İçinde bulunduğumuz koşulları da göz önüne aldığımızda sosyal
politika alanında ve ailenin şekillendirilmesinde kadınla erkeğin
eşitliğini temel almayan bir yaklaşımla çalışan Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın söz hakkının her geçen gün artmakta olduğunu görüyoruz.
2003’te müftülüğe bağlı ilk Aile İrşat ve Rehberlik Bürosu’nun
kurulmasından ve 2011’de Diyanet ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
arasında yapılan protokolden bu yana sosyal politika ve hizmetleri
belirlemek ve sağlamakla görevli esas kurumlardan biri Diyanet İşleri
Başkanlığı olmuş durumda. Bu kurum boşanmayı cinsel istismar suçuyla aynı
derecede “sorun” olarak görürken, hatta hizmetlerine bakıldığında
boşanmayı önlemeyi kadınların birçok probleminden daha fazla dert
edinirken bir yandan da biz kadınlara ‘aile terapisi’ verme görevini
üstlenmekte. Tasarının yasalaşması durumunda evlendirme işlemi için
müftülüklerin yetkilendirilmesiyle çoğu kadın evlenmek için olsun, ailede
sorun yaşayınca olsun kadın-erkek eşitsizliğini doğal sayan, erkeklerin
çıkarına olacak şekilde dini referansları temel alan, kadınların
boşanmaması gerektiğini savunan bir kuruma başvuruyor olacak. Diyanet İşleri Başkanlığı sosyal
politika alanından ve medeni haklarımızla ilgili konulardan çekilmeli,
evlendirme işlemi ve psikolojik danışmanlık için yetkili kılınmamalıdır. Ayrıca
müftülüklere nikâh kıyma yetkisi verilmesi iddia edildiği üzere resmi
nikâhsız imam nikâhlarını azaltmayacak, çünkü görüyoruz ki erkekler resmi
nikâh kıymayarak aslında kız çocuklarıyla veya birden fazla kadınla
evleniyor ya da boşanma durumunda mal paylaşımından kaçabiliyorlar. Bu
amaçla hareket eden erkekler, müftülük vasıtasıyla yapılacak resmi nikâhı
da tercih etmeyeceklerdir. Öte yandan, belediyeler ve müftülüklerin nikah
kıymasının oluşturacağı ikilik hali toplumsal kutuplaşmayı (nikahın kim
tarafından kıyılacağı konusunda) pekiştirecek, bizler üzerinde muhafazakar
bir “tek tip hayat” dayatmasını artıracak, kararı biz kadınların değil
çevremizin almasına yol açacaktır. Bu madde tasarıdan kesinlikle
kaldırılmalıdır!
- Çocuk yaşta evlendirme cinsel
istismardır; kesinlikle engellenmeli, açıkça suç olarak düzenlenmelidir: Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılmak istenen
değişiklikte “sağlık personelinin
takibi dışında doğan çocukların doğum bildirimi nüfus müdürlüklerine sözlü beyanla yapılır”
şeklinde bir ibare bulunuyor. Aslında bu ibare şu anda yürürlükte olan
kanunda da mevcut. Ama yapılacak her yeni yasal düzenlemenin bir
öncekinden daha iyi ve sağlık hizmetlerinin çok daha sistematik ve yaygın
olduğu günümüz koşullarına daha uygun olması gerekir. Tam da bu bağlamda
önerilen değişiklikte sözlü doğum beyanının koşulları tanımlanıyor ve “beyanın teyidi amacıyla mülki idare amirinin emriyle, aile
hekimlerinin aracılığıyla araştırma yaptırılır” ifadesi eklenerek bir
çeşit denetime tabi tutulması öngörülüyor. Fakat mülki amir emir vermediği
sürece araştırma gerekmediği gibi araştırma yapılmadığı durumda herhangi
bir cezai yaptırım getirilmiyor. Elbette ki çocukların nüfusa
kaydedilebilmesi çok önemli. Özellikle savaş ve göç halinde doğum her
zaman sağlık personeli takibinde gerçekleşmeyebiliyor – yani sözlü beyanın
tamamen kaldırılması mümkün olmayabilir; ama öte yandan şu da bir gerçek:
Çocuk yaşta zorla evlendirme yoluyla çocukların istismarı, çoğunlukla
hamilelikleri sırasında bir sağlık kurumuna gitmeleriyle ortaya çıkıyor.
Dolayısıyla sözlü beyan cinsel
istismarın üzerini örtmenin bir yöntemi haline gelebiliyor. Biz
kadınlar bundan endişe duyuyoruz. Çocuk yaşta evlendirme bir cinsel
istismar biçimidir ve örtbas edilmesi için yasalarda ve uygulamada
herhangi bir açık bulunmamalıdır. Sözlü beyanla nüfus kaydında her aşamada bir araştırma
gerçekleştirilmeli, mülki amirin emrinin olmadığı durumlar asla buna
istisna sayılmamalı ve araştırmanın gereken özenle yapılmaması yaptırıma
tabi olmalı. Dolayısıyla çocuk yaşta evlendirmenin suç olarak düzenlenmesi
ve sözlü beyanın çocukların cinsel istismarının üzerini örtmeye yönelik
olarak gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin anlaşılması bakımından
araştırılması şart.
- Muğlak bir ‘genel ahlak’ şartı
sadece kadınlara zarar: Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olmayanların evlilik yoluyla vatandaşlığa
başvurabilmesi için getirilen genel ahlak kriteri nasıl ve kime
uygulanacak? Genel ahlakın içeriğini, sınırlarını, kişilerin buna uyup
uymadığını belirleyecek olan illerdeki Vatandaşlık Başvuru İnceleme
Komisyonlarının kimlerden oluşacağı, nasıl çalışacağı dahi tamamen muğlak
durumda. Örnek vermek gerekirse boşanmayı engellemek için bunca çaba
gösterilen bir ortamda boşanmış olmak ahlaksızlık mı sayılacak? Ahlak
kadınlar ve erkekler için aynı şekilde mi tarif edilecek; yoksa hep
karşılaştığımız üzere ahlaksızlık kadınlara mı mahsus görülecek? Anayasa'dan başlayarak pek çok kanunda yer alan
sınırları belirsiz "genel ahlak" kriteri hâlihazırda kadın ve
LGBTİ+ların hayatlarının her alanında insan haklarına aykırı yaptırımlarla
karşılaşmalarına neden oluyor. Zaten evlilik yoluyla vatandaş olmak
için “evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmama” ve “kamu
düzeni bakımından engel teşkil etmeme” şartları hâlihazırda kadınların
aleyhine uygulanırken bir de “genel
ahlak” gibi iyice muğlak bir şartın eklenmesi kabul edilemez.
- ‘Soyadında kolaylık’ bile yine
eşitsiz: Nüfus
Hizmetleri Yasa Tasarısı ile boşandıktan sonra eşinin soyadını kullanmaya
devam eden kadınların kendi soyadlarını alması ve evliyken eşinin soyadı
ile birlikte kendi soyadını kullanan kadınların yalnızca eşlerinin
soyadını kullanma talepleri bir dilekçe yazmak kadar kolay kılınırken neden kadınlar evlenirken kendi
soyadlarını muhafaza etmek için hâlâ mahkemeye gitmeli? Bu da
diğerleri gibi kadınların lehine olacak şekilde kolaylaştırılmalı.
Mağdur Hakları Yasa Tasarısı kadınlara
sorulmaksızın hazırlandığından bizlerin yararına olmayacak uygulamalara zemin
hazırlıyor. Biz kadınların şiddete maruz kaldığımızda karakol, savcılık gibi
ilgili birimlerde yaşadıklarımızı tekrar tekrar anlatmak zorunda
kalmayacağımız, ihtiyaç duyduğumuz psiko-sosyal desteklere ulaşabileceğimiz,
sosyal güvenlik sigortasından prim ödemeksizin yararlanabileceğimiz, yeni
destek ve yardımlar sağlanabilen düzenlemeler elbette hayata geçirilmeli. Fakat
toplumsal cinsiyet eşitsizliği dikkate alınmadan ve uygulamada yol açabileceği mağduriyetler
düşünülmeden hazırlanan bu tasarıyla böyle bir sonuç elde edilemez. İlgili hak örgütlerine danışılmadan hazırlanan bu yasa, içinde
bulunduğumuz OHAL yönetiminde tüm hak mekanizmalarının işleyişi neredeyse
tamamen durmuş olduğundan ve yasalardaki muğlaklıklar uygulamada genellikle
bize zarar olarak döndüğünden biz kadınlar aleyhine olacaktır, çünkü:
- Şiddetin kadın-erkek eşitsizliğinin
bir sonucu olduğunu görmezden gelen bir Mağdur Hakları Yasası, şiddet
karşısında kadınları güçlendiremez, şiddetin önünü alamaz: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin
Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi yani
İstanbul Sözleşmesi’yle uyumluluk amacıyla yapıldığı iddia edilen ve bu
yönde bazı düzenlemelere sahip bu kanun sözleşmenin esasını, yani biz
kadınların yaşadığı şiddetin kaynağı olan eşitsizliği yok sayıyor. Mağduru “Suç nedeniyle fiziksel,
zihinsel, ruhsal veya ekonomik olarak doğrudan zarar gören kişi”; çeşitli
hak ve hizmetlerin sağlanacağı kırılgan grupları ise “cinsel suç, aile içi
şiddet, terör, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçu mağdurları ile
çocuk, kadın, yaşlı ve engelli mağdurları” olarak tanımlıyor. “Toplumsal
cinsiyet temelli şiddet”, “kadına yönelik şiddet” gibi kapsayıcı ve
cinsiyete dayalı ayrımcılığı açıkça vurgulayan ifadelerin kullanılmadığı
bu tasarıda kadınlar sanki siyasi ve toplumsal algının değil kendi doğalarının
getirdiği bir kırılganlık varmışçasına kırılgan grup olarak
tanımlanıyorlar. Aile içi şiddet dışındaki çok çeşitli kadına yönelik
şiddet biçimlerinin tamamen görmezden gelinmesinin yanı sıra her gün en az
bir kadının erkek şiddeti sonucu öldürüldüğü ülkemizde ‘suç mağduru’
olarak kadın ve erkekler aynılaştırılıyor. Bu koşullarda kadınlara özel, güçlendirici ve koruyucu yasal
düzenlemeler yapılmadan, bitmek bilmeyen kadın cinayetleri ve şiddet
engellenemez. Bu da biz kadınlara, şiddet alanında ve kadınların hakları
için yıllardır çalışan kadın örgütlerine sormadan gerektiği biçimde
yapılamaz. Erkeklerin ve boşanmış babaların taleplerini karşılamak
için bize sormadan hayatımızı etkileyecek yasalar yapıldığında sonucun
kadınların aleyhine olması kaçınılmaz. Unutulmasın ki bizim için en
iyisini yine biz kadınlar biliriz.
- Resmi şikâyette bulunmayana hak ve
hizmet yok: Şiddete uğramış
kadınların örneğin tedavi gibi hak ve hizmetlere erişebilmek için suç
duyurusunda bulunmak ve soruşturma-kovuşturma süreci başlatmak zorunda
olmaları; hele ki söz konusu hak ve hizmetlerin yalnızca öldürme, kasten
yaralama, işkence, cinsel saldırı ve cinsel istismar suçlarında sağlanacak
olmaları asla kabul edilemez. Özellikle tasarı kapsamında açılması
planlanan ‘cinsel suç mağdurlarına yönelik özel merkezlerdeki hizmetler – ileride mağdur
istediği takdirde başlatılacak bir adli süreçte kullanılmak üzere delil
toplayarak – savcılığa ifade vermek
zorunda bırakılmadan, yani bir soruşturma veya kovuşturma olmadan da
sağlanmalı. Ayrıca sayılan suçlar kapsamına girmeyen ama kadınların
hayatını etkileyen taciz, ısrarlı takip, psikolojik şiddet vakaları için
de geçerli kılınmalıdır.
- Kadınların can güvenliği erkeklere
mali külfetten daha önemsiz olmasın diye çocuk teslim sürecinde kararı
kadınlara bırakın: Tasarıda
çocukların teslimi ve çocukla kişisel ilişki için boşanmış babalara masraf
çıkaran icra yerine mağdur hakları daire başkanlıkları üzerinden yeni bir
usul oluşturulması öngörülüyor. Hâlihazırda var olan uygulamanın kadınlar
ve çocuklar açısından da en yüksek yararı gözettiği söylenemez. Yapılacak
yeni bir düzenleme kadınların bu süreçlerde erkek şiddetine maruz kalma ve
hatta öldürülme risklerinin olduğunu göz önüne almak zorundadır. Tasarı
ise bunu yapmak yerine belki de şiddetten kurtulmak için boşanmış annenin
teslim sırasında mevcut bulunma kararını kendisine değil, adli destek
uzmanı veya memuruna bırakıyor. Aynı şekilde teslimin çocuğun bulunduğu
adreste, müdürlükte veya belirlenen başka bir yerde yapılmasına ilişkin kararı
kimin vereceği de belli olmayan konulardan biri. Ama özellikle teslim adresi ve teslim sırasında bulunup bulunmama
kararı, bundan dolayı zarar görebilecek kadınlara bırakılmalıdır. Ayrıca
çocuk teslimi için öngörülen süreç geçecek zaman açısından son derece
muğlak. Planın ne kadar sürede hazırlanacağı, aile hakiminin onayının ne
zaman alınacağı, taraflar plana uymuyorsa zorla yerine getirmenin ne kadar zaman içinde
gerçekleştirilmesi gerektiği açıkça belirtilmediği sürece bu, ‘kadınların
hayatını zorlaştıran bir yasa daha’ olmaktan öteye gidemez.
- ‘Haksız fiil’ maddesi kadınların
maddi yardıma erişimine engel: Mağdurun haksız fiilinin maddi yardımın reddi gerekçesi sayılması şiddete uğrayan kadınların kolaylıkla
maddi yardımdan yoksun bırakılması anlamına gelebilir. Nasıl ki bir
kadının ‘başkasıyla mesajlaştığını düşünmüş olmak’ veya giyimi veya
aldattığı sanılması veya maç varken televizyon önünden geçmesi veya geç
saatte sokakta olması öldürüldüğünde, yaralandığında veya cinsel saldırıya
uğradığında mahkemelerce haksız tahrik gerekçesi - haksız
bir fiilin kişide meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin
sonucu - sayılabiliyorsa bu durumlarda maddi yardımın reddedilmesi
de mümkün kılınacak; çünkü örneğin ‘aldatmış olma ihtimali’ medeni hukuka
aykırı (dolayısıyla haksız) fiil olarak yorumlanabilecek. Bu sebeple
şiddete maruz bırakılan bir kadın maddi yardım için başvurduğunda bu sefer
de haksız fiili sebebiyle yardımın kısıtlandığı veya reddedildiği yanıtını
alabilecek! Haksız fiilin sınırları
net bir biçimde belirlenmedikçe kadınların zararına uygulanması
engellenemediğinden bu ve tasarıdaki tüm muğlak ifadeler açıkça
tanımlanarak tekrar düzenlenmelidir.
Bu
yasal düzenlemeler kuşkusuz bazı ihtiyaçların varlığına da işaret ediyor. Ama bu haliyle tasarıların bizim ihtiyaçlarımıza
karşılık gelmediği, hatta tam tersine bizleri daha eşitsiz ve güvensiz hale
getirdikleri açık. Çünkü toplumun yarısı olan biz kadınları doğru ve eksiksiz
bilgilendirerek, yararımız için çalışan kadın örgütlerini sürece katarak
bizlerle birlikte tartışıp çalışarak hazırlanmıyorlar. Bu yasaların toplumun
sadece belli bir kesiminin -erkeklerin- yararına olacak şekilde aceleyle hayata
geçirildiklerinde neler olabileceğini biliyoruz ve bunun sonuçlarına katlanacak
olan yine - kim olursak olalım veya nasıl hayatlar yaşarsak yaşayalım - biz
kadınlar olacağız. Hayatlarımızı belirleyecek yasaların bize sormadan
yapılmasına itirazımız var!
Bu
yüzden, eşit ve özgür bir hayat için, bu yasalar böyle geçmez diyoruz!
İMZALAR
17+ Alevi Kadınlar
Adalar Vakfı Kadın Çalışma Grubu
AKA-DER Kadın Faaliyeti
Ankara Kadın Platformu
Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği
Ardıç Dayanışma Derneği
Artvin Kadın Dayanışma Platformu
Ayvalık Bağımsız Kadın İnisiyatifi
Bakırköy Kadın Dayanışması
Barış için Akademisyenler Girişimi'nden Kadınlar
Bartın Kadın Dayanışma Derneği
Bodrum Kadın Dayanışma Derneği
Bursa Kadın Platformu
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği
Çorlu Emek ve Gül Kadın Grubu
Çorlu Kadın Platformu
Demir Leblebi Kadın Derneği
Demokratik Kadın Hareketi
DİSK Emekli-Sen Kadın Sekreterliği
DİSK Genel-iş'ten Kadınlar
EKAME DER Edirne Kadın Dayanışma Merkezi
Ekmek ve Gül
erktolia
Erzincan Katre Kadın Oluşumu
Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği
Eşit Haklar için İzleme Derneği
Eşit Yaşam Derneği
Eşitlik İzleme Kadın Grubu - EŞİTİZ
Ev-eksenli Çalışanlar Sendikası
Evka 1 Kadın Kültür ve Dayanışma Derneği Evi (BEKEV)
EVKAD - Ev Kadınları Derneği
Feminist Çukurova
FKF'li Kadınlar
Gaia Dergi
GEN-DER Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Kolektifi
Halkevci Kadınlar
HDK Kadın Meclisleri
İDP'li Kadınlar
İlerici Kadınlar Meclisi
İmece Ev İşçileri Sendikasi
İstanbul İnsan Hakları Derneği Kadın Hakları Komisyonu
İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği
İzmir Amargi
İzmir Kadın Dayanışma Derneği
KADAV - Kadınlarla Dayanışma Vakfı
KADER - Kadın Adayları Destekleme Derneği
KADER Ankara
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu
Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu
Kadın Emeği Kolektifi
Kadın Partisi
Kadın Yazarlar Derneği
Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi
Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği
Kaos GL
Karadeniz Kadın Dayanışma Derneği
KAZETE - Bağımsız Kadın Gazetesi
Kapadokya Kadın Dayanışma Derneği
KESK Kadın Meclisi
Keskesor LGBTİ Oluşumu
Kızkardeşim Dayanışma Derneği
Kocaeli Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneği
Kocaeli Kadın Platformu
Körfez Bağımsız Kadın Dayanışması
Kuir Eskişehir Lgbti Topluluğu
Kuzey Ormanları Savunması Kadınları
Lotus Kadın Dayanışma ve Yaşam Derneği
Menteşe Kent Konseyi Kadın Meclisi
Mersin LGBT 7 Renk Derneği
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
Mor Çetele
Mor Dayanışma
Muğla Karya Kadın Derneği
Özgür Genç Kadın
Özgürlükçü Hukukçular Platformu Kadın Komisyonu
SODA - Sosyal Dayanışma Ağı
Sosyal Haklar Derneği'nden Kadınlar
Sosyalist Kadın Meclisleri
Şanlıurfa Yaşamevi Kadın Dayanışma Derneği
Tevgera Jinên Azad (TJA)
TMMOB İstanbul İKK Kadın Komisyonu
Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP) Kadın Komisyonu
Trabzon Demokratik Kadın Platformu
TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu
Tuzluçayır Kadınları Dayanışma Derneği
Türk Kadınlar Birliği
Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği
Üniversiteli Kadın Kolektifi
Yeni Demokrat Kadın
Yeniyol'dan Kadınlar
Yeşil Feministler
Yoğurtçu Kadın Forumu
Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu
Yorumlar
Yorum Gönder